sözümüzün kaynağı, one tree hill’in en sevdiğim karakterlerinden biri olan brooke davis. kendisi ile oldukça bağ kurduğumdan mı ya da bu cümleyi kurduğu sahnede rol yapmadığından mı bilemiyorum ama oldukça etkilenmiş bir süre de etkisinden çıkamamıştım. son zamanlarda kafamın içinde durmadan dönen bu sahnenin en vurucu kısmın bu cümle olduğunu fark ettim.
brooke davis hakkında belki daha sonra uzun uzun konuşuruz ama bugün asıl konu, yanında olmaya hazır olduğumuz insanların gerçekten bizi istediğini bilemediğimiz zamanlar, onlar için hemen önünde bekleseniz de kapıyı aralamayanlar.
birini sevmek, onun için koşulsuzca birçok şey yapmaya hazır hale gelmektir bana göre. birlikte gülmek, birlikte ağlamak, birlikte düşmek ve sonrasında da toparlanmak; bunların hepsini birlikte yaşamak istemek. birini gerçekten sevmek bana göre böyle bir şey.
bu sevgi sadece bir sevgiliye değil, bir arkadaşa, bir ebeveyne duyulan sevgi aynı zamanda. yanımızda olduğunda gerçekten mutlu olduğumuz insanlar hakkında.
yalnız olmayı sıkça yargılıyor, rahatsızlık duyuyoruz bundan. şikayet ediyor, yanımızda birilerinin olmamasına üzülüyoruz. sonra da kabullenip onu romantize ediyoruz, yalnızlık iyidir diyoruz. çoğu zaman sıkça tercih ettiğimiz yol bu oluyor. konfor alanımızda, sorunlarımızı kendimiz çözmek kolay olan gibi geliyor.
fakat görmemekte ısrarcı olduğumuz bir şey var: yalnız kalma isteğimiz bazen bencilce olabiliyor.
bizim için her şeyi yapmaya çalışan o insanlara içimizi tam olarak açmamak, olan biteni kendimizce halletmeye çalışmak fark etmeden bencilce yaptığımız davranışlardan biri.
bunu fark etmek zor biliyorum çünkü yalnız olan biz olduğumuzda kötü durumda olan da biziz zannediyoruz ama istenmeyenler hakkında pek de düşünmüyoruz.
birilerine aşık oluyoruz, arkadaş olup yıllarca vakit geçiriyoruz, aynı evde doğuyoruz ama zor zamanlarımızda yanımızda onları istemiyoruz.
iyi değilim diyebiliyoruz ama iyileşme sürecinde yardım almayı reddediyoruz.
günün sonunda fark ettiğim en büyük gerçekliklerden biri de sevmenin tam olarak yeterli olmaması. sevgi, birileriyle aramızda ördüğümüz duvarları yıkamıyor. aksine bazen sevdiğimiz insanlarla sadece mutlu anlar yaşamak istediğimiz için bu duvarları daha da sağlamlaştırıyor.
yardım almanın acınası olduğunu düşünmek mi yoksa tek başına olmaya alışmak mı kaynağı bilmiyorum ama karşımızdakinin bize yardım etmesini istemiyoruz. koca bir yangında sıkışıp kalıyoruz belki ama kapıyı açıp bizi kurtaracak olanları istemiyoruz.
sevgi mesafenin önüne geçemiyor belki ama mesafe bir süre sonra peşinde sevgisizliği de getiriyor.
karşımızda bizim için çabalayanları görmezden geliyoruz. çabalarını ve duydukları sevgiyi hiçe sayıyoruz. bize kucak açan kolları yok sayıyoruz. bunun ne kadar kırıcı olduğunu hiç düşünmüyoruz.
olduğumuz yere çöküyor, sorunların gelip geçmesini bekliyoruz.
oysa hiçbir sorunun geçip gitmeyeceğini biliyoruz.
bize sıcak bir kucaklama vereni kabul etmemin zor olan olmadığını fark etmeden koca bir yarayla hayatımıza devam ediyoruz ama o hayat hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor. duvarlarımız ve yalnız başımıza taşıdığımız yaralarla baş başa kalıyoruz.